Sigortasız çalıştırılmak, gelecekteki emeklilik hakkınızı, sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânınızı ve iş kazası gibi durumlardaki güvencelerinizi elinizden alan çok ciddi bir hak ihlalidir. Aynı şekilde maaşınızın yüksek olmasına rağmen primlerinizin asgari ücretten gösterilmesi de bir hak kaybıdır. Bu gibi durumları düzeltmek için “hizmet tespiti davası” açabilirsiniz.
Bu davanın diğer alacak davalarından önemli bir farkı vardır: Bu dava, sadece sizi değil aynı zamanda devletin sosyal güvenlik sistemini de ilgilendirdiği için kamusal bir nitelik taşır. Bu nedenle hâkim, tarafların söyledikleriyle yetinmez, gerçeği ortaya çıkarmak için kendisi de resen araştırma yapar.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatına göre “fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 Sayılı Kanun’un 79. maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 17. maddesinde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Bu nedenle; işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda, hâkim görevi gereği, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu davalarda da iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, aynı dönemde iş yerinde çalışanlar saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı açıklanmalı, gerektiğinde komşu iş yeri çalışanlarının da bilgilerine başvurularak gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde kanıtlanmalıdır.” (Y.HGK., 2.12.2020T., 2017/21-1074E., 2020/989K.)
Bu davanın açılması için, hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak işleyen beş yıllık bir hak düşürücü süre olduğunu ve bu sürenin kaçırılmaması gerektiğini de önemle belirtmek gerekir. Bununla birlikte bir Yargıtay kararında da belirtildiği üzere “sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu, başlangıç alınmalıdır.”(Y. 10.HD., 27.12.2023T., 2023/11694E., 2023/13557K.)